2 Mayıs 2013 Perşembe
Kadıköy-Bostancı Bisiklet Rotası Devam Ediyor...
Şeker Cafe
Yolumuza devam ettik.
Bostancı’ya vardık. Öğlen yemeği yememiştik. Sürekli fotoğraf çekerek
ilerlediğimiz için de normalde yarım saatte aldığımız yolu 2 saatte almıştık.
Yorulmuş ve acıkmıştık. Nerede yiyelim diye genç arkadaşlarım Selin ve Ömer
Faruk’a sordum; ikisi de bir cevap vermedi. Ya beni ağabey saydıkları için bir
şey söylemek istemediler ya da önerecekleri iyi bir yer yoktu.
Bostancı dolmuş
duraklarının çevresinde bir sürü büfe, kafeterya ve lokanta var. Hemen İDO
iskelesinde Cafe Nero, McDonalds, Cake&Bake’i görebilirsiniz. Biraz ileride
balık ekmekçiler. Dolmuş duraklarına yaklaşırsanız Aslı Börek ve diğer büfeleri
görürüsünüz. Bostancı Tren İstasyonu’nun çevresinde yemek için birçok seçenek
vardır. Bunları kısaca eleştirecek olursam, Cafe Nero’da tek bir kahve için 6
ila 10 TL arası bir şey ödersiniz; Starbucks ve benzeri kahveciler de durum
aynı… Bazen ben de buralarda otursam da, Türkiye standartlarında yine de
pahalı. McDonald’s bana göre değil. Pek et yemiyorum; Selin ve Ömer Faruk da
McDonald’s’ı pek tercih etmiyorlar. Bu ifadelerimden bu şirketleri sevmediğim
anlaşılmasın. Her lokanta belirli bir koşul altında tercih edilebilir. Örneğin,
İDO iskeledeki McDonald’s 24 saat açık ve sabah çok erken saatte kahve içip
ufak bir peynirli sandviç yemek isterseniz gayet uygun bir seçenektir. Üstelik
4-5 liraya kahveyle birlikte bir sandviç veriyorlar. Yemek yeri seçiminde zaman
varsa kolay seçeneklere teslim olmak yerine keşfetmeyi tercih ederim. Geçmiş
tecrübelerle beslenen hislerim, Bostancı Tren İstasyonu’nun arka sokaklarında
daha uygun, ev yemekleri yapan, şirin ve belki de ev kadınlarının işlettiği
sevimli bir mekan bulabileceğimizi söyledi. Selin ve Ömer Faruk’a da “Biraz
keşif turu yapalım” diye teklif ettim. Onlar da kabul edince pedallara bastık.
Önce istasyonda bir kuru fasulyeci gördük. Bisikletten inip bir göz attım; bana
göre bir yemek sunulduğu kapta canlı durmuyorsa iyi değildir. O fasulye de
çoktan ölmüştü, bir Fatihası eksik kalmıştı. Bisiklete atlayıp yola devam
ettik. Bir börekçi gördük; önünde şirin iskemle ve masalar vardı. Orası
olabilirdi, ama belki daha iyisini bulabilirdik. Biraz daha devam edince önünde
özellikle hanımların masalarda mutlu mesut çay içtikleri, köşe başı küçük bir
yer gördük. Bisikletten atlayıp hemen içeri girdim.
İki hanım bir taraftan mutfakta
bir şeylerle uğraşırlarken menüyü sayı verdiler. Hatırladığım kadarıyla
makarna, ıspanak, menemen, omlet ve sandviç çeşitleri. Zeytinyağlılar da varmış
ama öğlen yemeğinde bitmiş. Kadınların öyle güzel bir enerjisi vardı ki,
bisikletleri bağlayıp hemen menemen siparişi verdik. Güveçte şahane bir menemen
yaptılar. Bu arada Bostancı İskelesi’nde kapattığım Wikiloc’a bakarken
iPhone’un pilini çoktan bitirdiğimi fark etmiştim. Yanıma şarj cihazı da
almamıştım. Wikiloc’tan gittiğimiz yolları kaydedemeyeceğimiz için turumuz
bitmişti. O sırada tezgahın üstünde işletme sahibi hanımlardan birinin iPhone’u
olduğunu görünce “iPhone şarj cihazı var mı?” diye sordum. “iPhone, Samsung,
Nokia ne isterseniz var” dediler. Hemen iPhone’u şarja taktık. Çok mu gelir bilemediğimiz
için 3 kişiye 2 menemen söylemiştik. O kadar nefis olmuştu ki, bir tane daha
ilave ettik. iPhone’un şarj işi bizim yemekle birlikte bitti. Kalkıp pedalları
çevirmeye başladık.
Yüzen Bisikletler
Bostancı’da Wikiloc’u açtık
ve sahil boyunca Maltepe yönünde ilerlemeye başladık.
Yol boyunca Beltur Sosyal
Tesisleri’nin önünden geçtikten sonra Anadolu Yakası’nın en tehlikeli bisiklet
geçişine geldik.
Küçükyalı’nın içinden sahile doğru gelen köprünün altından geçerek yolumuza devam etmemiz gerekiyordu. Ama bisiklet yolunun üstüne hızla köprüye çıkacak ve köprüden inecek araçlar geliyordu. Birkaç tane “Bisiklet Yolu” yazısı olsa da, bu uyarıların hiçbiri otomobillerin hızını kesmeye yetmiyordu. Köprünün sahil yoluna bağlandığı nokta, bisiklet yolunun üstünden geçiyordu. Eğer buradan geçeceksiniz çok dikkat etmelisiniz. Burada hem yayalar hem de bisikletlilerin geçebilmesi için mutlaka trafik ışığına ihtiyaç var. Umarım ölümlü bir kaza olmadan bu trafik ışığını koymayı başarırlar. Biz 3 yetişkin korka korka bu 10 metrelik geçidi ancak 3-4 dakikada geçebildik. Niyetimiz Pendik’e ulaşıp geri dönmekti; ancak Maltepe İskelesi’ndeki bisiklet parklarının fotoğraflarını çekerken iskelede bir tekne olduğunu gördüm.
Selin ve Ömer’i de iskeleye çağırıp teknenin yanına ulaştım. Teknenin nereye gittiğini öğrenmek istiyordum. Tekne hemen kalkışla Büyük Ada’ya gidecekmiş ve bisiklet için de para ödemek gerekiyormuş. iPhone’dan Büyük Ada’dan Kadıköy’e dönüş vapurlarına bakacaktım; ama zaman yoktu. Hızlı bir karar alarak hemen tekneye atladık. Bisikleliler Derneği Başkanı Murat Suyabatmaz’ın Mayıs 2012’de bu özel teknelerin şirketi olan Mavi Marmara ile bir anlaşması olduğunu hatırlıyordum. Bizi tekneye alan, sonradan isminin Şeref Bey olduğunu öğrendiğim beyefendiyle bisikletler için bilet alıp almayacağımızı tartışmaya başladık. O kibar davranıp, Bostancı’daki müdürlüklerini aradı. Ben de Murat Suyabatmaz’ı aradım. İki taraftan da olumsuz haber geldi; bisiklet için para alıyorlarmış. Ancak bu sonucu netleştirebilmek için 2-3 telefon görüşmesi yaptık. Mavi Marmara yetkililerinin bu görüşmeler sırasında kararlı ama kibar olduklarını belirtmeliyim. Belki kibarlıklarında benim de gazeteci olduğumu belirtmemin bir nebze payı olabilir. Ama yine de sonuç olarak kibarlardı. Bisiklete bilet kesmeye karar verdiler. Ancak tekrar Bostancı İskeledeki Müdür Kerim Bey arayarak bir jest yapıp bisikletlere bir defalık bilet kesilmemesini istedi. Bavulu olan yolcudan para almıyorlar; parçaları söküldüğü zaman bir bavula sığacak bisikletten para alıyorlar. Üstelik bisikletle adaya kaç kişi gidiyor ki, üç beş bisiklet severden almaya çalıştıkları bu para, sadece gemiye her binen bisikletliyle tartışmaya yol açıyor. (Devam Edecek...)
Melih Arat
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)